İsias Otel davası başlıyor: Kuzey Kıbrıslı aileler “bilinçli taksir” yerine “olası kast” suçlamasıyla yargılama istiyor

Mahmut Hamsici

6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremlerde, Adıyaman’da yıkılan İsias Otel ile ilgili davanın ilk duruşması 3 Ocak’ta görülecek.

Aralarında, voleybol turnuvası için kentte bulunan Kuzey Kıbrıslı öğrencilerin de yer aldığı 72 kişinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili davayı Ada’dan kalabalık bir heyetin izlemesi bekleniyor.

Dava kapsamında hazırlanan iddianamede şüpheliler, “bilinçli taksirle birden fazla insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmakla” suçlanıyor.

İddianameyi eksik bulduğunu belirten Kuzey Kıbrıslı aileler ve avukatları ise yargılamanın “olası kast” suçlaması üzerine kurulması gerektiğini savunuyor.

6 Şubat’ta İsias Otel’de ne yaşandı?

Geçmiş yıllarda İsias Otel, Adıyaman’ın önemli otellerinden biriydi.

6 Şubat depremleri sırasında otel binası yıkıldı.

Kuzey Kıbrıs’taki Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nden Adıyaman’a voleybol turnuvası için giden kız ve erkek voleybol takımı oyuncuları, veliler ve öğretmenlerden oluşan 39 kişilik kafile, depremler sırasında burada konaklıyordu.

Burası, tur rehberleri tarafından da tercih edilen bir oteldi.

Depremler sırasında Turist Rehberleri Birliği’nden yaklaşık 40 kişilik bir grup da eğitim için otelde kalıyordu.

Binanın yıkılması sonucu, Kuzey Kıbrıslı öğrenciler ile rehber ve rehber adaylarının büyük bölümünü oluşturduğu 72 kişi hayatını kaybetti.

Yaşamını yitiren, çoğunluğu öğrenci 35 Kuzey Kıbrıslı’nın cenazeleri, Gazimağusa’da defnedildi.

Bu ölümler, şehrin 1974’teki savaştan sonraki en büyük toplu kaybı.

Ada’da, hayatını kaybeden öğrenciler “Şampiyon Melekler” olarak anılmaya başlandı.

Kuzey Kıbrıslı aileler hem hukuk mücadelesi vermek hem de çocukları adına çeşitli projeler yürütmek amacıyla Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneğini kurdu.

Dernek, davayla ilgili büyük bir kampanya başlattı.

Derneğin, bu kampanya kapsamında sosyal medyada kullandığı etiket ise #isiasortakdavamız oldu.

İddianame neler var? Bina neden yıkıldı?

Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Aralık başında kabul edildi.

İlk duruşma için 3 Ocak tarihi belirlendi.

İddianamede beşi tutuklu 11 sanık hakkında “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçundan iki yıl sekizer aydan, 22 yıl altışar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.

Dosyada, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün hazırladığı bilirkişi raporu da bulunuyor.

BBC Türkçe’nin incelediği iddianameye göre göre 1993’te otelin ruhsatı konut olarak alındı ancak ruhsat, 2001’de otel olarak yenilendi.

Raporda; kolon ve kirişlerin etriye aralıkları, kanca özellikleri, bindirme boyları, ankraj ve kenetleme boylarıyla ilgili eksikliklerin bulunduğu, donatı detayı eksikliklerinin binanın yıkılma nedenlerinden biri olabileceği, beton basınç dayanımlarının gerekli şartları sağlamadığının tespit edildiği belirtildi.

Dosyaya göre 2016’da binaya ruhsatsız kat eklendi ve deprem güvenliği göz ardı edilerek yapılan bu kat, yapının taşıyıcı sistemine ek yük getirdi.

Sanıkların binanın yapım tarihinde geçerli olan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik esaslarına yeterince uymadıkları belirtilen iddianamede, dönem itibarıyla bilim ve fennin gerektirdiği teknik şartlara aykırı davranarak binanın yıkılmasında kusurlarının bulunduğu ifade edildi.

KTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Can Altunışık, geçtiğimiz günlerde davadan bağımsız olarak gazetecilere yaptığı açıklamada, İsias Otel ile ilgili “Binanın yıkılış şeklinin, kovayı kaldırdıktan sonra kumun yayılış şekli gibi olduğunu görebiliyorsunuz” dedi.


Kuzey Kıbrıs’taki cenaze töreni

Bilinçli taksir ve olası kast arasındaki fark nedir?

Ceza hukukunda bilinçli taksir ve olası kast kavramlarının ikisi de istenmeyen bir neticenin gerçekleşebileceğine dair öngörüye dayanıyor.

Bilinçli taksirde öngörülmesine rağmen istenmeyen neticenin gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket edilmesi, olası kastta ise istenmeyen neticenin öngörülmesi ancak bunun kabullenilmesi söz konusu.

BBC Türkçe’ye konuşan İsias Otel davasındaki müşteki avukatlarından Deniz Özbilgin, bu farkı şöyle açıklıyor:

“Örneğin trafikte kaza yapmayı ya da birine çarpmayı istemiyorum ama kendime de o kadar güveniyorum ki makas atmak ve hız sınırını aşmak gibi kural ihlalleri yapabiliyorum. Bu müteahhit ya da bu fenni mesuller (Yapıyı denetleyen kişiler) işlerini düzgün yapmazken, şüphesiz ki birilerinin ölmesini istemediler ama sonuçta birileri öldü. ‘Burada bilinçli taksir var’ deniyor. Yani bunun olacağını öngörebilirlerdi ama istemiyorlardı. Kilit kelime bu, öngörebilirlerdi ama istemiyorlardı. Olası kastta ise öngörüyor, istemiyor ama umursamıyor. Dolayısıyla bizce bir kasıt var.”

Kuzey Kıbrıslı aileler davaya nasıl yaklaşıyor?

Olayda 14 yaşındaki kızı Serin’i kaybeden, kendi de enkazdan yaralı olarak kurtulan Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Pervin Aksoy İpekçioğlu, iddianame için “gayet cesaretsiz bir şekilde yazılmış” yorumunu yapıyor.

Ailelerin ve avukatların öncelikli talebi, şüphelilerin bilinçli taksir değil olası kasıt üzerinden yargılanmaları.

BBC Türkçe’ye konuşan Prof. Dr. İpekçioğlu, bu taleplerini şu şekilde gerekçelendiriyor:

“Yapı açısından birçok usulsüzlük var. Bürokratik açıdan da bir sürü hukuka aykırılık var. Dolayısıyla bu kadar usulsüzlük, bu kadar hukuka aykırılık üst üste geldiğinde olası kast dışında başka bir kusur türünün uygulanması mümkün değil.

“Binanın yapımına 1993’te başlandı. 1996 Türkiye deprem haritasında Adıyaman ikinci derece risk bölgesi olarak yer aldı. Ve siz bunu 2001’de otele çevirirken hiçbir önlem almıyor, hiçbir tahlil yapmıyor, güçlendirme vs. yapmıyorsunuz. Binayı sağlam yaptığınızı ve depreme dayanıklı olduğunu iddia ediyorsunuz sonra bilinçli taksirle yargılanıyorsunuz. Bu mümkün değil.

“Bilinç taksirde öngördüğünüz sonucu önleyebileceğiz düşüncesiyle hareket edersiniz. Nasıl önleyeceklerdi ki? Neye güvendiler ki? Olası kast dediğimiz kusur türünde ise evet istediğiniz bir sonuç değildir, ama sonuçları da umursaz, rıza gösterirsiniz, ‘Olursa olsun’ dersiniz.”

Avukat Özbilgin, bilinçli taksir ile olası kast arasında ciddi bir ceza farkı olduğunu, olası kastta istenen cezanın 20-25 yıl hapse kadar çıktığını aktarıyor.

Prof. Dr. İpekçioğlu ise ceza konusunda şunları ekliyor:

“Bilinçli taksir, en çok iki yıl ile on beş yıl arası bir ceza öngörür. En üst şekilde halde işlendiği için belli oranda bir arttırma olabilir. Bunun da en yüksekten olduğunu fazedersek, yirmi iki buçuk yıl yapıyor. Fakat bu zaten yatarı değil. Bunun iyi hal indirimi var, koşullu salıverme durumu var vs. Dolayısıyla maksimum verilen cezaya göre bunun yedi, sekiz, dokuz yıl gibi bir yatarı olur. Düşünün, Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın defalarca denetim yapıp dört yıldız verdiği bir otel yıkılıyor ve yetmiş iki can ölüyor.”

Prof. Dr. İpekçoğlu, depremden hemen sonra Kuzey Kıbrıslı yetkililerin binadan karot ve demir örnekleri aldığını, Kuzey Kıbrıslı akademisyen ve uzmanlarla kendilerinin de kapsamlı bir bilimsel rapor hazırladıklarını ve bunu mahkemeye sunacaklarını söylüyor.

‘Şüpheli yelpazesi genişlemeli’

Kuzey Kıbrıslı aileler ve avukatları, olası kast dışında ikinci taleplerinin ise şüpheli yelpazesinin genişlemesi olduğunu söylüyor.

Onlara göre, sadece müteahhit ve fenni mesullerin (Yapıyı denetleyen kişi) yargılanması yeterli değil.

Prof. Dr. İpekçoğlu birçok eksiğine rağmen binaya yapı ruhsatı verilmesinin büyük bir sorun olduğunu savunuyor:

“Bir bina yapacaksınız, belediyeden izin almanız lazım. Ruhsatının verilebilmesi için birden çok imza gerekiyor. Ayrıca bir zemin etüdü yok. 1993 yılında verilen bir statik plan yok. Aile apartmanı olarak inşaatına başlanan bir binayı 2001’de otele çevireceksiniz ve hiç düzgün hesap yapmayacaksınız. Çalakalem verilen raporla ‘Bu temeller, bu kolonlar, bu binanın ağırlığını taşır’ diye dosyaya evrak vereceksiniz ve buna dayanarak karşılığında yapı ruhsatı alacaksınız. Benim bunu anlamam mümkün değil. Bu binanın yapımında tüm kusurlu olanlar baştan sona yargılanacaklar.”

Avukat Deniz Özbilgin, 1999 Marmara Depremi’nden sonraki yargılamalarda da sadece müteahhitlerin üzerinde yoğunlaşıldığını, bunun yanlış olduğunu, sadece İsias Otel değil tüm 6 Şubat depremi davalarında yelpazenin genişlemesi gerektiği görüşünde:

“Müteahhiti tutukladım, ‘Oh bitti’ deniyor. Bu çok vahim. Evet, müteahhitler sorumlu. Ama sadece onların yargılanması yeni yıkımları engelleyecek mi? Haydi bilinçli taksir ve kastı geçtim, diyelim ki, bizzat kasten bir müteahhit, ‘Bir bina yapayım da deprem olsun da içinde insanlar ölsün’ dedi. Müteahhit müebbeti aldı. Peki bu, ailelerin içini soğutacak mı ya da adalet yerini bulmuş olacak mı?

“Biz istiyoruz ki bu davalarda verilecek kararlar ile bundan sonra malzemeden çalma, projeye aykırılık, plana aykırılık, imara aykırılık vs. gibi her tür aşamadaki sorumlular yargılansın ve insanların elleri, ayakları titresin, uykuları kaçsın. Bir daha bunu yapamasınlar.”

‘Sonuna kadar gideceğiz’

Ailelerin verdiği bilgiye göre Kuzey Kıbrıs’tan yaklaşık 80 kişilik bir grup, 3 Ocak’ta başlayacak duruşma için Adıyaman’a gidecek.

Kafilede aile üyeleri dışında, gazeteciler, siyasetçiler ve bürokratların da yer alması bekleniyor.

Prof. Dr. İpekçioğlu, Kuzey Kıbrıslı aileler olarak birlikte hareket ettiklerini ve olayın sonuna kadar takipçisi olacaklarını söylüyor:

“Aslında otel değil, toplu mezar inşa ettiler. Ama öğrenecekler, insan hayatının ucuz olmadığını öğrenecekler. Bizim durmaya niyetimiz yok. Burada şampiyon olan çocukları ödül diye ölüme gönderdiler. Bunu bir anne olarak hazmetmem mümkün değil. Bu iş nereye kadar giderse gitsin, biz sonuna kadar gideceğiz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir